25 Ocak 2013 Cuma

Kırılan Zaman

Chris Marker’ın kısa filmi La Jetêe kıyamet sonrası dünyayı konu alır. Üçüncü Dünya Savaşı gerçekleşmiştir. Yeryüzü nükleer bir felaketin eşiğinden geçmiştir. Sağ kalan az sayıda insan yeraltı şehirlerine yerleşmiştir. Çözüm için, insanlığın yaptığı hataları görmek için zaman yolculuğuyla alakalı deneyler yapılmaya başlanır. Deneylerin neticesinde denekleri iki farklı son beklemektedir. Delilik veya ölüm.
Marker’in filmi, Tery Gilliam’ın 12 Maymun yapımına kaynaklık etmiştir. Marker La Jetêe’yi hareketsiz görüntülerle, siyah beyaz fotoğraflarla oluşturmuştur. Sinema sanatı, fotoğraf sanatının ardılıdır. Ondan beslenir. Bu açıdan bakıldığında Marker’in estetik tercihi filminin yapısıyla da bütünlük oluşturur. Ancak filmin akılda kalıcı tüm unsurlarına (anlatıcının okuduğu metin, fotoğraflar, müzik) rağmen adıma en önemli noktası, zaman kavramına yaklaşımıdır.


Yüzyılımızın insanı zamanın neresindedir? La Jetêe, insanı hata yapma süreci ve hatalarından ders alma potansiyeliyle geçmişe yerleştirir. Fakat filmin kırılma noktası geçmişe bakmak fikrini tartışmaya açar. Deneklerden birisi yanlışlıkla geleceğe gönderilir. Artık denek, geçmiştir. Geleceğin insanları davetsiz misafirlerini pek iyi karşılamaz. Çünkü insan daima hata yapacaktır. Davetsiz misafir de geçmişin hatalarının yansımasıdır.

Günümüzde, tüketim toplumunun, kapitalizmin hapsettiği birey geleceğe fazlaca önem verir. Yaptığımız hemen her eylem, hemen her edim geleceğe atılan ufak adımlardır. Demek ki geçmişin önemsenmesi gerekmez. Onu sımsıcak bir yaşanmışlık ya da ders alınacak olaylar silsilesi halinde görmek gereksizdir. Fakat geçmişi uzaklaştırmak, insanın kendisiyle, toplumla yüzleşmesinden kaçış yolu olabilir. Belki de geleceğe dair atılan adımların boş gelmesinden, adımların boşa çıkacağını düşünmekten duyulan korkudur geçmişi ötelemeye neden. Kendimizi kaybedercesine hırsla sarıldığımız eylemlerin boşluğa yönelik olduğunu duymak, bireyi iyi hissettirmeyecektir.

 

Ya şimdi? Geçmiş, gelecek arasında kalan zaman dilimi. Çoğumuzun diline pelesenk olan: “anı yaşamak” sloganına konu olan “an”. Geçmişi, geleceği fazlaca düşünmeden değer katılabilecek yaşam dilimi.
Mike Leigh’in Naked filmi şimdi’ye dair ilginç bir yaklaşım geliştirir. An ile alakalı bir diyalog geçer filmde. Diyalogun özü, asla şimdiki zamanı yakalayamayacağımızdır. Onun hızına yetişmek neredeyse imkansızdır. Misal: “Ben şu andayım” cümlesini söylerken, cümle çoktan geçmişe gömülmüştür.

Zamanın mağlup edilebildiği nadir alanlardan masalların: “Bir varmış bir yokmuş…” şeklindeki başlangıçları tesadüfi olmasa gerek. Geçmiş, gelecek, şimdi üçgeninden tuhaf bir çıkış.

Yine de ne olursa olsun zaman sorunsalı insanlıkla birlikte olmaya devam edecektir. İnsanın kendisini zamandan soyutlayamadığı sürece. Sevindirici bir çıkarım şu olabilir; insanın zamana ihtiyacı kadar, zamanın da onun farkında olan bireylere ihtiyacı olmasıdır. Yani bizim yenemediğimiz zaman da bizi, insanı, insanlığı yenememiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder