13 Kasım 2013 Çarşamba

Paul Auster - Cam Kent


Her şey yanlış bir telefon numarasıyla başladı. Aranan kişi o değildi. Fakat aynı yanlışlık ertesi gece de yapıldı. Ve böylece oyun başladı. Kişi, aranan kendisi olmadığı halde, öyleymiş gibi davranırsa ne olur? Bu rastlantı onu nereye götürür? Rastlantıların onu götürdüğü yere sürüklenmeye neden razı olur? Bu soruların cevabı yok. Suda yayılan halkalar gibi birbirini izleyen olayların peşi sıra, kişinin ardına düştüğü şey, sonunda kendi hayatı, kendi geçmişi, içindeki ben, içindeki öteki olabilir.
(Arka Kapak)



Uzun zaman sonra Paul Auster okumak harikaydı. Cam Kent'i bir solukta bitirdim. Öyküsü, karakterleri iyi çizilen tipik Auster metni etkisi yaratan, Metis Yayınları'nın iyi çevirisi sayesinde anlaşılabilir seviyedeki dil oyunlarıyla renklenen güzel bir kitaptı. Milton'dan Don Kişot'a çeşitli edebi göndermeler, dur durak bilmeyen referanslarlarıyla, gizemli kurgusuyla dolu dolu 143 sayfa. New York Üçlemesi'nin ilk kitabı Cam Kent, sonraki kitaplar; Hayaletler, Kilitli Oda için de heyecan uyandırıyor.

The Vanishing


Yönetmen: George Sluizer


Birbirlerine aşık olan Saskia (Johanna ter Steege) ve Rex (Gene Bervoets) çifti, tatil yapmak amacıyla arabalarına atlayıp yola koyulurlar. Çiftimiz güle oynaya yollarına devam ederlerken Saskia Rex'e, belirli aralıklarla gördüğü ve her seferinde aynı kurgunun yaşandığı, özünde ikisinin de birbirlerine kavuşamadıklarını anlatan rüyalarından bahseder. Peşisıra patlak veren ve küçük bir anlaşmazlık sonucu yaşanan tartışma; Saskia'nın Rex' kendisini hiç bırakmaması için yemin ettirmesiyle son bulur ve dinlenmek üzere bir benzin istasyonunda mola verirler.
Saskia, kahve almak için markete gider ve geri dönmez. Ne yapacağını bilemez bir durumda olan ve belirli bir süre arabasında Saskia'yı bekledikten sonra etrafı kolaçan eden Rex, herhangi bir sonuç alamaz. Hatta müessese sahibi, Saskia'nın belki de kendi isteğiyle oradan ayrılmış olabileceğini düşünerek ortada hiçbir delil bulunmadığını ileri sürer ve polisi bile aramaya tenezzül etmez.
Rex ise böyle bir varsayıma asla inanmayacaktır...


Gözden kaçmaması gereken ufak bir sinemasal hadise... Kayboluş, çoğu gerilim filminin başvurduğu formüllere başvurmadan karakterlerini özellikle sosyopat profilini kanlı canlı gözler önüne seren, filmin finaline doğru ortaya çıkan detaylarla, ikili diyalogların iyi yazılmışlığıyla iyice yükselen, son yirmi, yirmi beş dakikası harika film. Basit bir çıkış yolundan ilk adımını atsa da pek çok önemli konuyu, ki yorumlarda da belirtildiği üzere en önemlisi kader, tartışmaya açıyor. İzlenmeli...
  ---spoiler---
Filmin sonlarında sosyopatın teklifi özellikle deneyimler hususu açısından epey irdelenebilir. Gerçeğin ne olduğu öğrenmenin, onun neler yaşadığını öğrenmenin tek yolu bu... Hakikaten karakter teklifini bir tuzak için mi yapıyordu yoksa gerçekten adamın Rex'in Saskia'nın neler yaşadığını tam manasıyla öğrenebilmesini mi istiyordu? Filmdeki kırılma noktaları da gayet iyi oluşturulmuş.

---spoiler--- [^]

5 Kasım 2013 Salı

Cam Kent


Fuardan toplamda (kardeşimle birlikte) yirmi dört kitap elde edebildik. Tabii çoğu sahaflar sayesinde. Aralarında yok yok, 2001: Bir Uzay Macerası - Arthur.C Clarke, Zargana - Hakan Günday, Bahçıvan - John Le Carre, İçeri Girmez Miydiniz - Neslihan Önderoğlu... Hepsi bir ufak tefek nevi şahsına münhasır maymun iştahlı okur olarak heyecanlanmama sebep oldu. Yine de Metis'ten edindiğim Paul Auster'ın Cam Kent'inin yeri ayrı. Uzundur Auster okumadım onun külliyatını tekrardan gözden geçirmek için güzel bahane. Özellikle Sunset Park ve Ay Sarayı'nın baştan okumak geçiyor içimden. Bakalım...

4 Kasım 2013 Pazartesi

Miller's Crossing


"1930'larda, çete savaşlarının ve mafyanın en tepede olduğu dönemlerde geçen Miller's Crossing, şehrin en önemli gangsteri olan Leo ve onun sağ kolu Tom'un çevresinde şekillenen olayları anlatır. 
Film, başka bir mafya lideri olan Johnny Caspar'ın, Leo'dan Bernie adlı bir serseriyi öldürmesi için izin istemesiyle açılır. Leo, Caspar'ın bu isteğine izin vermez. Çünkü Bernie, Leo'nun sevgilisi Verna'nın kardeşidir. Tom, her ne kadar Leo'ya bu durumun başına iş açabileceğini ve kimseye güvenmemesi gerektiğini söylese de, Leo onu dinlemez. Artık etraflarındaki aşk, ihanet, ve ölüm oyunlarının bir parçası olduklarını anlama zamanları gelmiştir. 
Coen Kardeşlerin mafya dünyasını kendilerine has tarzlarıyla ele aldıkları bu filmleri, bu dünyanın gizli saklı kalmış her bir entrikasını ele alıyor. Görüntü yönetmenliği ve John Turturro'nun muhteşem performansıyla da göz dolduran film, Coen'lerin en iyi kara filmlerinden biri olarak anılıyor."
Coenler'in ilk üçüne rahatlıkla girebilecek bir film Miller's Crossing. Detaylı senaryosu, çenebaz, ukala ana karakteri, Coenler'in hem ti'ye aldığı hem saygı gösterdiği mafya filmlerine hakimiyetleri filmin neredeyse her sahnesine sızmış. John Turturro'nun öne çıktığı oyunculuk performanslarında, Gabriel Byrne, Marcia Gay Harden, Albert Finney harikalar. İzleyici Coenler'in hangi filmini izlerse izlesin onların sinema hakimiyetleri hakkında akıl yürütmeden edemeyebilir. Evet, yaptıkları filmler kara film türüne giriyor fakat türü komediye de drama da gerilime de yedirmekte epey hünerliler. Miller's Crossing'de de bu özellikleri hissediliyor. Çatışma sahnelerindeki incelikli teknikleri, rüye sekansındaki o bilinçaltına seyirciyi de ortak etmeleri ve daha fazlası. Coen filmografisine dahil olan olmayan herkes Miller's Crossing'e şans tanımalı.