Yaz
sezonu yaklaştıka, yüksek bütçeli aksiyon filmleri vizyona konuk olmaya devam
ediyor. Bu filmlerden sonuncusu da Antoine Fuqua imzalı Kod Adı: Olympus (Olympus Has Fallen).
“Mike Banning, Amerika Birleşik Devletleri'ne
bağlı çalışan, özel kuvvetler biriminde görevli bir gizli güvenlik ajandır. Bir
akşam Başkan ve eşi bir davete giderlerken yolda trajik bir kaza meydana gelir.
Banning'in tek bir simi kurtarma şansı vardır, o da tercihini eşini feda ederek
Başkan'dan yana kullanır. Olay sonrası büroda herkes doğru yaptığını söyleyerek
Mike'ı desteklese de saha görevinden alınarak masa başı bir işe atanır. Fakat
ABD'yi hiç hesapta olmayan büyük bir saldırı beklemektedir. İçeriden
köstebeklerin yönettiği terörist bir eylemle Beyaz Saray büyük bir saldırıya ve
ihanete uğrar. Başkan teröristlerce esir alınmıştır ve Pentagon'un eli kolu
bağlıdır. Bu olağanüstü koşullar altında tek çareleri Mike'ın cesur ve
kahramanca giriştiği kurtarma operasyonuna bağlıdır.”
Antoine Fuqua, Denzel
Washington’a oscar kazandıran İlk Gün
(Training Day) filmiyle hatırlanacaktır. İlk
Gün, karakterleri yüzeysellikten uzak, dramatik çatışması üst düzeyde iyi
kotarılmış bir aksiyon filmi. Durum böyle olunca seyircinin Kod
Adı: Olympus
filminden de benzer bir beklentiye girmesi kaçınılmaz. Üstüne üstlük yapım
kadrosunda, Gerard Butler, Aaron Eckhart,
Ashley Judd ve Morgan Freeman gibi önemli isimleri barındırıyor.
Peki beklentimiz ne zaman törpülenmeye başlıyor? Öncelikle
filmin konusunu okuduğumda, izleyeceklerimizin bize tek kişilik kahramanlık
öyküsünden fazlasını sunmayacağını düşünebiliriz. Kaldı ki, filmin fragmanı da
düşüncemizi destekler nitelikte. Artı olarak, öykünün Beyaz Saray odaklı
olması, öykü anlatıcılarının da yüksek maaşlı Hollywood sinemacılarından
ibaretliği bizi Amerikan milliyetçiliği hususunda uyarıyor.
Nitekim sinemadan çıktıktan sonra, Fuqua’nın efektlerle
şişirilmiş, yıldızlarla donatılmış, ipe sapa gelmez Amerikan propogandalarını
çocukça öyküsüne yediren bir film çektiği hissine kapılıyoruz. Hemen her
karesiyle göz boyamaktan öteye gidemeyen, pişirilip pişirilip önümüze konulan
anlık detaylarıyla.
Öncelikle, Kod Adı: Olympus tamamen klişeler üzerine kurulu.
Saniye saniye tahmin edilebiliyor. İzlerken sıkılmamamız, filmin yüksek
temposuna, kan ter gözyaşı sömürüsüne bağlı. Fuqua’da bunun farkında olmalı ki
açılış sekansı bittikten birkaç dakika sonra aksiyon fırtınasını başlatıyor. Birçok
mantık hatasını da beraberinde getiren sahneler art arda perdeye yansıyor.
Senaryonun
aksamalarını, imkansızlıklarını, mantıksal hatalarını bir yana bırakalım. Başı sonu
hatta ortası belli, seyirciye asla pay bırakmayan bir film karşımızdaki.
Eğlence sektörünün mihenk taşı olabilecek derecede içi boş. Salt efekt ve
propoganda saldırısı.
Amerikan
sinemasının çokça kullandığı yüzeysel ancak etkili olabilecek bir sinema
hamlesi Kod Adı: Olympus. Seyrettiklerimiz
yine mağdur Amerika’yı, kurtarıcı Amerika’yı, Amerika ile diğerlerini
anlatıyor. Kendi kurtarıcısı kendisi olan bir mit onlarınkisi. Hem mağdur, hem
kurtarıcı rolleri. Hollywood böyle bir mite sarılmaktan keyif almakta. Keyfi
bir yana, çıkarlarına en uygunu da bu.
Yazımı filmden
alıntıladığım birkaç replikle sonlandırıyorum. Zamanınızı daha nitelikli
sinemasal dünyalarla geçirmeniz dileğiyle.
"Ortadoğu Beyaz Saray'a saldırıldığı için bayram
yapıyor."
"Güney Kore'yi kaybettik. (Bir ABD yetkilisi)"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder