27 Mayıs 2013 Pazartesi

Döndür Döndür İzlet



Yaz sezonu yaklaştıka, yüksek bütçeli aksiyon filmleri vizyona konuk olmaya devam ediyor. Bu filmlerden sonuncusu da Antoine Fuqua imzalı Kod Adı: Olympus (Olympus Has Fallen).

“Mike Banning, Amerika Birleşik Devletleri'ne bağlı çalışan, özel kuvvetler biriminde görevli bir gizli güvenlik ajandır. Bir akşam Başkan ve eşi bir davete giderlerken yolda trajik bir kaza meydana gelir. Banning'in tek bir simi kurtarma şansı vardır, o da tercihini eşini feda ederek Başkan'dan yana kullanır. Olay sonrası büroda herkes doğru yaptığını söyleyerek Mike'ı desteklese de saha görevinden alınarak masa başı bir işe atanır. Fakat ABD'yi hiç hesapta olmayan büyük bir saldırı beklemektedir. İçeriden köstebeklerin yönettiği terörist bir eylemle Beyaz Saray büyük bir saldırıya ve ihanete uğrar. Başkan teröristlerce esir alınmıştır ve Pentagon'un eli kolu bağlıdır. Bu olağanüstü koşullar altında tek çareleri Mike'ın cesur ve kahramanca giriştiği kurtarma operasyonuna bağlıdır.”

Antoine Fuqua, Denzel Washington’a oscar kazandıran İlk Gün (Training Day) filmiyle hatırlanacaktır. İlk Gün, karakterleri yüzeysellikten uzak, dramatik çatışması üst düzeyde iyi kotarılmış bir aksiyon filmi. Durum böyle olunca seyircinin Kod Adı: Olympus filminden de benzer bir beklentiye girmesi kaçınılmaz. Üstüne üstlük yapım kadrosunda, Gerard Butler, Aaron Eckhart, Ashley Judd ve Morgan Freeman gibi önemli isimleri barındırıyor.

Peki beklentimiz ne zaman törpülenmeye başlıyor? Öncelikle filmin konusunu okuduğumda, izleyeceklerimizin bize tek kişilik kahramanlık öyküsünden fazlasını sunmayacağını düşünebiliriz. Kaldı ki, filmin fragmanı da düşüncemizi destekler nitelikte. Artı olarak, öykünün Beyaz Saray odaklı olması, öykü anlatıcılarının da yüksek maaşlı Hollywood sinemacılarından ibaretliği bizi Amerikan milliyetçiliği hususunda uyarıyor.

Nitekim sinemadan çıktıktan sonra, Fuqua’nın efektlerle şişirilmiş, yıldızlarla donatılmış, ipe sapa gelmez Amerikan propogandalarını çocukça öyküsüne yediren bir film çektiği hissine kapılıyoruz. Hemen her karesiyle göz boyamaktan öteye gidemeyen, pişirilip pişirilip önümüze konulan anlık detaylarıyla.

Öncelikle, Kod Adı: Olympus tamamen klişeler üzerine kurulu. Saniye saniye tahmin edilebiliyor. İzlerken sıkılmamamız, filmin yüksek temposuna, kan ter gözyaşı sömürüsüne bağlı. Fuqua’da bunun farkında olmalı ki açılış sekansı bittikten birkaç dakika sonra aksiyon fırtınasını başlatıyor. Birçok mantık hatasını da beraberinde getiren sahneler art arda perdeye yansıyor. 

Senaryonun aksamalarını, imkansızlıklarını, mantıksal hatalarını bir yana bırakalım. Başı sonu hatta ortası belli, seyirciye asla pay bırakmayan bir film karşımızdaki. Eğlence sektörünün mihenk taşı olabilecek derecede içi boş. Salt efekt ve propoganda saldırısı.

Amerikan sinemasının çokça kullandığı yüzeysel ancak etkili olabilecek bir sinema hamlesi Kod Adı: Olympus. Seyrettiklerimiz yine mağdur Amerika’yı, kurtarıcı Amerika’yı, Amerika ile diğerlerini anlatıyor. Kendi kurtarıcısı kendisi olan bir mit onlarınkisi. Hem mağdur, hem kurtarıcı rolleri. Hollywood böyle bir mite sarılmaktan keyif almakta. Keyfi bir yana, çıkarlarına en uygunu da bu.

Yazımı filmden alıntıladığım birkaç replikle sonlandırıyorum. Zamanınızı daha nitelikli sinemasal dünyalarla geçirmeniz dileğiyle.

"Ortadoğu Beyaz Saray'a saldırıldığı için bayram yapıyor."

"Güney Kore'yi kaybettik. (Bir ABD yetkilisi)"




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder