13 Mart 2013 Çarşamba

Sinemada Yabancı Dil Meselesi


“Merhaba, Ben Leos Carax, yabancı dilde filmlerin yönetmeni. Hayatım boyunca yabancı dilde filmler çektim. Aslında yabancı dilde filmler tüm dünyada çekiliyor, tabii ki Amerika hariç. Sadece Amerika’da yabancı dilde olmayan filmler yapılıyor...” (1)

Yukarıdaki alıntı Altyazı dergisinin Şubat sayısında yer almakta. Yabancı Dilde Filmler başlığı altında verilmiş ufak bir bölümde geçiyor. Sözler Holy Motors filmiyle yılın çokça konuşulan yönetmeni Leos Carax’a ait.
Carax’ın söylemlerinden yola çıkarak sinemada yabancı dil konusuna ufak bir bakış atmak mümkün olabilir.
Tüm sanat dalları aslında birer dildir, iletişim aracıdır. Kendi gramerlerini yaratmışlardır. Ya edebiyat gibi mevcut bir dil üzerinden inşa edilmişlerdir ya da sinema gibi bilinen fakat sonradan belirginleşen bir dil ile biçimlenmişlerdir. Peki hali hazırda bir dil olan sinemanın, yabancı dil şeklindeki kategorileşmeye ihtiyacı nedendir? Ya da ortak dilin sinema olduğu bir platformda, ödül töreninde yabancı dil ödüllendirmesi neden yapılır?

“Aslında yabancı dilde filmler tüm dünyada çekiliyor, tabii ki Amerika hariç. Sadece Amerika’da yabancı dilde olmayan filmler yapılıyor.” cümleleriyle devam edelim. Amerikan sinema endüstrisi, Hollywood, dünya pazarının büyük kısmını elinde tutmaktadır. (haftada kaç Amerikan filminin vizyonumuza konuk olduğuna bakmak fikir verecektir) Durum böyle olunca Amerikan Sineması’nın, dilini evrensel dil ilan etmesi kaçınılmazdır. (İngilizce’nin dayatmacı tavrı benzeri) Diğer ülke sinemaları da olanı biteni kabullenmektedir. Kazıdıkça altından sinema dışında ne varsa çıkan bir tablodur karşımızdaki. Aslında geçmişe bakınca, bazı ülkeler Hollywood baskısına karşı önlem almaya çalışmıştır. Dillerini korumak için. Yabancılaşmamak için. Amerika’nın kültür kapitalizmine, Amerikanvari yaşamı doğrulaştırmasına, normalleştirmesine çözüm üretmek için.

Hollywood egemenliğinden çıkış arayanlar, sinemalarına kota uygulamasını getirmiştir. Uygulama, vizyona giren her Hollywood yapımı karşılığında kendi ülke filmlerinin bir veya birkaçının oynatılması esasına dayanır. Yani aslında dağıtımcıları, sinema işletmecilerini kapsar. Kapsamı dar gibi düşünülebilir. Seyircidir nihayetinde karar verecek olan. Lakin onlara seçim şansı tanınmıştır. On salondan dokuzunda Hollywood imalatı filmlerin yer alması seyirciye seçim şansı bırakmaz. Bir müddet iyi gider uygulama. Sonrasında ise yabancı olmayan dil yeniden kazanır.

Acaba “Yabancı Dil” kıyısından köşesinden gizli bir baskıyı da taşımıyor mu? Diğer ülke sinemaları, öteki ülke sinemaları, yabancı ülke sinemaları... Neden, diğerleşmek, ötekileşmek, yabancılaşmak zorundalar? Halbuki hiçbiri sinemasal dile, yani odak noktasındaki dile yabancı değiller. İki binli  yılların başından itibaren (bazı önemli filmleri saymazsak) yaratım krizine giren, olmayacak hamlelere başvuran (yeniden çevrimler, adaptasyonlar...) Hollywood neden böyle davranmaktadır?

Senenin oscarlarına bakarsak birkaç ipucu elde edebiliriz. Herkesin ağzına bir parmak bal çalmak biçiminde geçen ödül töreninin galibi; Operasyon: Argo filmi oldu. Film İran devriminde yaşanan CIA operasyonu konu ediniyor. Bir rehine kurtarma operasyonu. Yarışan ve fazlaca konuşulan diğer bir film ise Zero Dark Thirty.  Bin Ladin’in yakalanma sürecine odaklanan yapım. İki filme bakınca, politik düzlemde de şartlarına uymayan herkesi dünyaya yabancılaştırma girişimindeki bir ülkenin, sinemada da oyunu aynı taktikle oynaması gayet normal gibi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder