3 Mart 2013 Pazar

Fotokopi


“Sinan, Timur’u gördün mü?” diyerek içeri girdi Ahmet. Daracık ofiste iki kişiydiler şimdi.

Sinan uğraştığı belgeleri bırakarak ofis kapısında duran Ahmet’e döndü. Açıkçası Timur’un nerede olduğunu bilmiyordu. Yine de soruyu doğrudan cevaplamaya niyeti yoktu. Altı saattir sıkıntıdan patlıyordu. İşe gelmenin, çalışmanın en iyi yanı eve dönmeyi beklemektir. Tabii süreyi, olabildiğince az öfke ve sıkıntı yaralarıyla atlatmak gerekir. Biriyle konuşma ihtiyacını karşılamalı, hatta günlük saçmalama kotasını doldurmalıydı Sinan. Tüm bunları evde yapamıyordu. Karısını konuşulmayacak kadar çok seviyor, konuşmaya çalışmayacak kadar nefret ediyordu.

“Ne yapacaksın Timur’u?”

Ahmet hala ofisin kapısındaydı. İçeri girmekle alakalı büyük problemleri vardı. Rüyalarını kabusa çeviren problemler. Dünyanın en güzel kapısından girmesi mümkün olsa, Ahmet kapıda beklerdi. İki çeşit insan tipi vardı Ahmet’e göre. Taş çatlasa üç. Kapıda bekleyenler, çoktan kapıdan girmiş olanlar, bir de kapı ustaları.

“Sana ne...” diye geçirdi içinden. Sinir oluyordu Sinan’a. Tıpkı kendisinden az çalışıp çok kazanan herkese olduğu gibi. Sinan gibiler dünyaya tenis kursuna yazılmak için gelirlerdi. Kursa yazılır, pahalı bir raket alır, önlerine gelene savururlardı.

“Birkaç fotokopi vardı da çekilmesi gereken.”

“Sen halledemiyor musun?” diye sordu Sinan.

İkisi de yerlerinden kıpırdamamıştı.

Ahmet biraz daha orada dursa Sinan’ı soru işaretleriyle boğup öldürebilirdi. Polisler geldiğinde, cinayetin ufak bir noktalama hatasından kaynaklandığını belirtebilirdi. Bir de mümkünse TDK hapishanelerinde yatmak istediğini.

“Neyse abi boş ver.” Ahmet ofisten çıkmak için (ki ofise girmemişti zaten) döndüğünde Aysun’a çarptı. Aşık olduğu Aysun’a... Sinan’a aşık olan Aysun’a...

“Özür dilerim Ahmet Bey.”

“Kardeşim üç saatte bir kimlik fotokopisini ayarlayamadınız.” diye haykırdım kesik kesik öksürerek. Emekliliği de, maaşı da batsın. Üç kuruş için gördüğümüz muameleye bak. Ah anacağızım, tutturmasaydın memur ol diye. Hoş, memur olmasam ne olacaktım? Yazarlık peşinde sürünecektim büyük ihtimal. Belki sürünmezdim, başarırdım. İstediğim hayata kavuşurdum. İyi kötü sıcak bir lokma geçti boğazımdan memuriyet sayesinde. Ya yazar olabilseydim, denemedim bile. İyidir memurluk iyi. Devlet kapısı hiç değilse. Geliş gidiş saatin belli, ücretin garanti. Eskiden şiir bile yazmıştım. Bir kadına üstelik. Memurluk olmasa evlenemezdim. Sevmedim ama evlendim. Çoluk çocuğum da olmadı. Neyse...

Kırtasiye tıklım tıklımdı. Dayanamadım çıktım. Köşede duran simitçiden simit aldım. Fotokopici çocuk gelmemişmiş efendim. Kimse de fotokopi çekmeyi bilmiyormuşmuş. Üstelik fotokopi cihazının kullanma kılavuzu da aniden ortadan kaybolmuşmuş. Hala çocuğa ulaşmaya çabalıyorlarmışmış. Biraz sabır gerekirmişmiş. Kaç senedir sabrediyorum zaten emeklilik için.

Güneş tam tepeme vuruyordu. Nefes almam güçleşti aniden. Sol kolum, göğsüme doğru iyice ağrıdı. Gözlerim karardı. Simit ne güzel, taze taze.
Anahtarlarını ikinci defa düşürdü. Ardından nihayet kapıyı açabildi. Salondan televizyon sesi geliyordu. Annesi evdeydi demek.

Çantasını bir köşeye bıraktı. Okul kötü geçmişti. Manken olmak istediğini belirttiğinde neden gülmüşlerdi? Bir sınıf arkadaşı fena dalga geçmişti. Tamam, normal mankenlerden olmak istemiyordu. Şu vitrinlerde duran cansız mankenlerden olmak istiyordu. Ne yapacağını da bilmiyordu bu konuda. Hangi üniversiteye gitmeliydi?
Ancak hayalindeki meslek kesinlikle buydu. Cansız manken olmalıydı. Bunun için doğmuştu. Bütün gün büyük bir vitrinin arkasında duracaktı. İnsanlar onu seyredecekti.
Salona girdi. Annesi pirinç ayıklıyordu. Onun yanına oturdu. Konuşmadılar. Annesi, babası gittiğinden beri böyleydi. Sadece musakka yaptığında konuşuyor, nasıl olduğunu soruyordu. Musakka, babasının en sevdiği yemekti.

Televizyonda bir son dakika gelişmesi vardı. O sıra iptal edilen sınavını düşünüyordu. Fotokopi çekememişler.(aslında kendisi halledebilirdi ancak sınavdan kaytarmak güzel bir tercihti) Ertelenmiş sınav. Hangi gün olduğunu söylememişler. Fotokopi çekememek ona komik gelmişti. En azından, cansız manken olmak isteyen bir kızdan daha komik.

Haberlere yoğunlaştı;
“Dünyadaki tüm fotokopiciler ortadan kayboldu. Yazılı belgelerle yapılan çoğu iş durdu. Dünya yeni bir krizin eşiğinde. Bugün, Birleşmiş Milletler ile Avrupa Fotokopiciler Birliği toplanacak. Alınabilecek acil önlemler hakkında bir görüşme yapacaklar. Ancak fotokopi çekebilecek kimsenin kalmadığından şüpheleniliyor.”
Kız aniden ayağa kalktı. “Korkmayın, ben varım. Ben biliyorum fotokopi çekmeyi. Başarabilirim.”

Annesi pirinçlerin arasında yeni bir taş buldu. Onu da kenara ayırdı.

“Hükümeti aramalıyım.” diye düşündü kız.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder