8 Temmuz 2013 Pazartesi

Noviembre





"Tiyatro ve sanatın, değişimi hızlandırıcı gücü, Achero Mañas ın hafif, idealist, hayat ve umut dolu bu filmine ilham sağlıyor… Yakın gelecekte, bir grup aktör, insanların birbirleri için karşılıksız hiçbir şey yapmadıkları, aşırı bireyci doksanların son dönemini hatırlar. Oyunculuk okulunda hayal kırıklığına uğrayan ve hocasının basmakalıp deslerinden bıkıp sokaklara yönelen Alfredo Baeza nın öyküsü anlatılmaya başlanır. Alfredo, sanatın dünyayı değiştirebileceğine ya da, belki daha doğrusu, dünyanın vaziyetini değiştirirebileceğine hâlâ inanmaktadır. Özgür düşünceli arkadaşlarıyla biraraya gelip Kasım adını verdikleri tiyatro grubunu oluşturur; para kabul etmeyeceklerine dair temel bir prensibe dayanan kendi manifestolarını yaratırlar. Metro, caddeler ve herhangi bir kamu alanı sanatsal yaratıcılık mekânına dönüştükçe eğlence başlar. Oyuncular yoldan geçenlerle karşılıklı ileşitim kurarlar: oyun oynar, şarkı söyler, çılgın kostümler giyip danseder, kendilerini ifade etmek için pek çok farklı yöntem denerler. Polis malzemelerine el koyduğunda, bu grubu sadece daha fazla ateşler ve performansları gittikçe daha yüklü bir sosyal bilinç kazanır. Gerilim artar, ancak grup para karşılığı bir iş teklifi aldığında hangi yoldan gitmeleri gerektiği konusunda oyuncuların fikirleri birbirlerinden farklıdır…"


Sanata, topluma kayıtsız kalamamak...

Bir filmi sevmekle bir filmi beğenmek arasında ayrım olduğunu düşünürüm hep. Beğendiğiniz bir filmi aman aman sevmeyebilirsiniz. Demek ki, hızla akan sıralı görüntülerde kendinize dair, etrafınızdakilere dair, kısaca size dair bir ipucu yakalayamamışsınızdır. Ya da sevdiğiniz bir film, sinemanın nesnel ölçütleriyle iyi bir yapım olmayabilir. Beğenmemiş dahi olabilirsiniz lakin bir replik, bir renk, bir karakter içinize işler. Tamam dersiniz. Bana ait olanı buldum. Sanırım Noviembre uzun zaman sonra hem çokça beğendiğim hem de çokça sevdiğim bir sinema deneyimi bıraktı bende.

Tartışmaya açtığı, ücretsiz sanat, özgür sanat, insanlarla doğrudan buluşan sanat tartışmaları hem bireye, hem de topluma yönelik kapılar araladı. Çoğumuzun düşünce - eylem sınırlarında birbirimizden ayrıldığı nokta cesarettir. Belki biz de bazen sanatın değiştirici gücü hakkında kafa yoruyor, bir yerden başlamak gerektiğini düşünüyoruzdur. Alfredo gibiler ise düşünmekten fazlasını armağan ediyor dünyaya.

Hakikaten, kapital düzenin de gerekliliği olarak sermayenin kuşattığı bir sanat çağında yaşıyoruz. Müzik festivallerine, tiyatro festivallerine, sinema festivallerine bir bakın. Festivallere sponsor olan firmaları düşünün. Netice ortada. "Ne olacak, sonuçta iyi bir şey yapıyorlar." fikrindekiler vardır. Bilmediğimiz, o sanatın ne denli özgür olduğu. O özgürlüğü kimlerin kısıtladığı. Parayı veren düdüğü çalar mantığının etkililiği.

"Kasım" ın bu denli iyi olmasının nedenlerini salt sanat tartışmalarına indirgemek haksızlık olun. Çok karakterli yapısı, bu karakterlerin birbirleri arasında da yaşanan dramatik çatışmalar, filmin sokağın şiirini yansıtması.
Evet, en önemli unsurlarından birisi sokağın şiirine ait olması. Alfredo'nun mücadelesindeki inancı...

Rengarenk bir dram örneği sunması... ve tabii müzikleri... "Kasım"'ın  sevdiğimiz aylar arasına girmesi için yetiyor da artıyor.

İspanyol Sineması bana göre insanı en iyi tahlil eden sinemalardan. Onu zaaflarıyla, mutluluklarıyla, suçlarıyla kısaca o olmasını sağlayan her edimiyle, niteliğiyle odağa yerleştirmeye bayılıyor. Bunu da başarıyla yapıyor.

Kesinlikle izlenmeli...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder