21 Temmuz 2013 Pazar

Medya Yazıları 2 - Suskunluk Sarmalı

            Geçen hafta başladığımız medya yazılarında ilk olarak gündem belirleme yaklaşımından bahsetmiştik. Kitle İletişim Kuramları kitabı çerçevesinde yaklaşımının genel hatlarını tanımaya çalışmıştık. Bu hafta ise gündem belirleme ile doğrudan ilintili suskunluk sarmalı kavramına değineceğiz.
            
           “Medya tarafından ele alınan konular toplumun egemen görüşünü yansıtır. Bunlara karşı çıkmak ve bunların aksi görüşleri savunmak için insanlar yeterli gücü ve imkanı kendilerinde bulamazlar. Medyada sunulan görüşe katılmayan pek çok izleyici, kendi görüşlerini dile getirmekten kaçınmaktadır”1

                Medyanın egemen görüşlerini yansıtması ne demektir? Soruyu biraz daha açarsak, egemen görüşler kimlere aittir? İktidara mı, sermayedarlara mı, topluma mı? Yoksa bizzat medyanın kendisine mi?

            Günlük okumalarımız, günlük izlemelerimiz konuyla alakalı ipuçları taşıyor. Okuma oranları, izleme oranları baz alındığında egemen görüşlere yaklaşabiliriz. Gazeteler, televizyonlar kendi kurumsal kimliklerine, varsa kendi ideolojilerine yönelik haber yaparlar. Bazıları daha yüksek tiraja, daha fazla reytinge ulaşır. Reytinglerden, tirajlardan büyük payı alan medya araçlarının benzer ideolojileri, benzer kurumsal kimlikleri paylaştıklarını varsayalım. Bu medya araçları - ki zaten gündem belirleme yaklaşımıyla konuşacağımız konuları önem sırasına göre belirlemişlerdi- çoğunluğu sağlayarak egemen görüşleri ortaya koymaktadırlar.

            Tabii ki paranın rengiyle dönen bir dünyada yaşıyoruz. Aynı zamanda denetçi, iktidar yanlısı, güç peşinde bir dünya altımızdaki. Egemen görüşler de benzer eksenler etrafında şekilleniyor.

Günümüzde güce giden önemli dönemeçlerden birisi bilgi akışını, gerçeği, haberleri satranç taşları gibi kullanmak. Koşullara göre hamleleri yapmak. Tıpkı Sidney Lumet’in 1976 tarihli filmi Network’de (Şebeke) olduğu şekilde. Kovulması an meselesi haber spikerini bir medya ilahına dönüştür, onu sömür, sonra da kenara at. Hamleler ne kadar da belirgin öyle değil mi?

            Günlük hayatımızda bizi saran medya iletilerine dönelim. Biraz dikkatli bakıldığında satranç hamlelerini gözlemleyebiliriz. Egemen yaklaşımlara yönelik çıkarımlar yapabiliriz. Çıkarımlar üzerinden onlara karşı tutumlarımızı belirleyebiliriz. Kendi görüşlerimizi sürdürmek, konuşmak veya susmak. Onların zihniyetiyle düşünmesek bile çoğunluğa karşı fikirlerimizi dile getirmemek.

            “Bu kuramın temelinde, insanların toplumda egemen düşüncelere uyarak izole olmaktan ve toplumsal yaptırımlara maruz kalmaktan kaçındığı fikri yatar. Suskunluk sarmalı kuramı beş varsayıma dayanır (Noella Neuman, 1997: 227).

            1. Sapkın bireyler, toplum tarafından dışlanmakla tehdit edilir.
            2. Bireyler sürekli olarak dışlanma korkusu duyarlar.
            3. Bu korku bireyin içinde bulunduğu fikir ortamını değerlendirmesine yol açar.
            4. Bu değerlendirme sonucunda fikrini ya açıklar ya da gizler.
            5. Bu dört varsayım bir arada ele alındığında bunlar kamuoyunun oluşmasında, sürdürülmesinde ve değişmesinde etkilidir.” 2

            Medya egemen yaklaşımlarla gizli bir korku kültürü yaratır. Kullandığı korku dışlanma korkusudur. Bu sayede bireyin asıl bakış açısını yansıtması engellenir. Zira birey toplumsallığının, sosyalliğinin içgüdüsel olarak veya bilinçli olarak farkındadır. Toplumdan izole yaşamak bizi ürkütür. Medyanın araçlarının asıl sessizleştirme yöntemi egemen görüşler sayesinde insanı düşüncelerinde yalnız bırakmaktır. Böylece onun da egemen görüşlere katılmasını, katılmadığı noktada susmasını amaçlar. Böylece, susarak uyum sağlarız. Egemen görüşlere yönelik tutumlar geliştiririz. Belki de giderek egemen görüşleri benimseriz. Susarak geçirdiğimiz zaman dilimi bizi şekillendirebilir.

            Aslında yalnız değilizdir. Birey azınlıkta kalsa da tamamen yalnız olmayabileceğini anlamalıdır. Medyanın tüm görüşlere, yorumlara alan bırakmadığını bilmelidir. Görüşlerini kendi düşünsel yaklaşımına göre belirlemelidir.  .

             “ ... birey kendi görüşlerinin ve fikirlerinin daha az geçerli olduğu düşüncesine kapılırsa dışlanma korkusuyla kendi fikrini açıklamaktan kaçınacaktır.

            Bunun aksine eğer birey kendi fikrinin toplumda egemen görüş olduğunu görürse kendi fikrini daha rahat açıklayacaktır. Birey sessiz kaldığı zaman bireyin yakın çevresi de sessiz kalacaktır. Böyle aykırı fikirleri savunan insanlar ister istemez marjinalize olacaklardır ve egemen görüş egemenliğini iyice pekiştirecektir.” 3

            Egemen görüşlere katılmamalarına rağmen susan bireyler üzerinde konuştuk. Peki sesimizi çıkarır, düşüncelerimizi savunursak ne olur? Aykırı düşünce savunucuları, marjinaller etiketleriyle karşılanırız. Kolay değil, genel görüşlere karşı çıkmaktayız. Uzlaşmamaktayız. Üstelik karşı çıktığımız görüş medyada sıklıkla iletilmekte. Medyadaki yankısına bakılırsa mantıklı, doğru, gerçek olmalı. Bizim yaptığımız normal değil. Alman psikolog ve psikanalist Arno Gruen ise tam tersini söyler Normalliğin Deliliği kitabında. Gruen’e göre hakim düşüncelerle uzlaşmamak, karşı çıkmak ilgisi olmamasına rağmen delilik addedilebilir. Bana göre de adı geçen delilik, toplumun korunmasını istediği görüşlerinin, iktidarın uzlaşılmasını istediği yaptırımların, fikirlerin savunma mekanizmasıdır.

            Nihayetinde egemen görüşlerin karşısında sessizliği kırmak bizlere kalıyor. Zor ama imkansız değil...
1  Levent YAYLAGÜL, Kitle İletişim Kuramları: Egemen ve Eleştirel Yaklaşımlar, 3.Baskı, Ankara, 2010, s: 80
2  Levent YAYLAGÜL, Kitle İletişim Kuramları: Egemen ve Eleştirel Yaklaşımlar, 3.Baskı, Ankara, 2010, s: 81
3  Levent YAYLAGÜL, Kitle İletişim Kuramları: Egemen ve Eleştirel Yaklaşımlar, 3.Baskı, Ankara, 2010, s: 82

            

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder